1910'lu yılların başında Ankara'da "Çakır Efe" namıyla bir seymen ağası vardı. Oldukça varlıklı olan Çakır Efe, geniş bağlarıyla bilinen Keçiören'de iki katlı ahşap konağında ikamet etmekteydi. Salih Efe, Çakır Efe'nin sağ kolu, en büyük yardımcısıydı. Çakır Efe'de Salih'i manevi oğlu olarak görür, korur kollardı. Salih Efe çok güzel saz çalardı. Salih Efe'nin çaldığı sazdan zaman zaman coşan Çakır Efe'nin, Ankara Zeybeği'ni ve diğer oyunları gayet güzel oynadığı, ortamda bulunanlarca anlatılırdı. O sıralarda konaktaki, başta mutfak işleri olmak üzere hanımların işlerine yardımcı olması için, eski konak çalışanlarından birisinin yakını olan Ayşe isminde bir kız geldi. Ayşe, Çakır Efe'nin Salih Efe ile meşk ettikleri sofraya da hizmet etmekteydi. Gel zaman git zaman Çakır Efe, Ayşe'den hoşlanmaya başladı. O sıralar 45 yaşında ve 2 karısı olan Çakır Efe, Ayşe'yi kendisine üçüncü eş olarak almak istedi. Ayşe bu evliliğe gönüllü olmasa da yakınlarının, Çakır Efe gibi zengin ve itibarlı birisiyle nikahlanmasının çok hayırlı olacağı yönünde yaptığı baskı ve telkinlerle durumu kabullenmek zorunda kaldı.
Zamanla, konakta sıkça karşılaşan Ayşe ve Salih Efe arasında bir yakınlaşma oldu. Aşık olan gençler, birbirlerinden ayrı yaşayamayacakları düşüncesiyle kaçmaya karar verdiler. Her ne kadar Salih Efe, Çakır Efe'yi babası gibi görmekte ise de Ayşe'ye olan aşkı ağır bastı. Önceden kararlaştırdıkları birgün, hava ağarmadan konaktan sessizce kaçtılar. Salih Efe'nin Kalecikte yakınları ve arkadaşları vardı. Salih, önce oraya gidip hazırlık yaptıktan sonra Çankırı ve Kastamonu üzerinden Karadeniz'e geçip izlerini kaybettirmek düşüncesindeydi. Ne var ki durum erkenden fark edildi ve Çakır Efe'ye haber verildi. Daha önceden Kalecik bağlantısı bilindiğinden, Çakır Efe'nin 20-25 silahlı adamı bu yöne doğru takibe başladılar.
Ayşe ile Salih Efe, Kaleciğ'e varıp yakınları ve arkadaşlarının yardımıyla hazırlıklarını tamamladığı sırada, Çakır Efe'nin adamları Salih ve 4-5 arkadaşının bulunduğu eve baskın yaptılar. Salih Efe'nin teslim olmaya niyeti yoktu. Şiddetli bir vuruşmadan sonra her iki taraftan da ölenler yaralananlar oldu. Bu arada Salih Efe de yediği kurşunlarla hayatını kaybetti. Salih Efe'nin öldüğünü gören Ayşe, efenin tabancasıyla göğsüne ateş ederek intihar etti. Çakır Efe'nin adamları, her ikisinin naaşını da yanlarına alıp Çakır Efe'ye götürdüklerinde büyük üzüntüyle "Salih benim oğlum gibiydi. Keşke kaçmak gibi bir yola girmeselerdi. Aralarında böyle tutkulu bir sevda olduğunu bilseydim, onları kendi ellerimle evlendirirdim" dedi.
Çakır Efe, her ikisinin cenazesini de kendisi kaldırmaya karar verdi. Salih Efe'nin naaşı Yeni Cami'den kaldırıldı. Cenazede Salih Efe'nin seymen arkadaşları, yakınları ve kalabalık bir efe topluluğu vardı. Türkünün, Salih Efe'nin yakın arkadaşlarından birisi tarafından yakıldığı rivayet edilmektedir.
Yeni Cami, bugünkü Ulucanlar Caddesi'nde, şimdi müze olan eski kapalı cezaevinin karşı tarafında bulunmaktadır. Yeni Cami'nin esas adı Cenab-ı Ahmet Paşa Camisi'dir. 1566 yılında Anadolu Beylerbeyi Cenab-ı Ahmet Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. (Kaynak : Ünal Türkben Efe )
Metin GÜRGEN