Diyarbakır Buğday Pazarı'nda "Alaflık" yapan Adil Efendi, aynı zamanda bu çarşının ağasıdır. Yardımsever, zarif, hoş sohbet, dini bütün birisidir.
Adil Efendi'nin oğlu Remzi, İzmir'e yerleşmiş ve orada Hülya ismindeki bir kızla evlenmiştir.
Birara Diyarbakır'da işleri bozulan Adil Efendi, İzmir'de Karşıyaka - Konak arasında yolcu taşıyan vapurlardan birinin büfesinde çaycı olarak çalışan oğlu Remzi'nin yanına gider.
Remzi İzmir'in Eşrefpaşa Semti'nde kiraladığı evinde babasını misafir eder. Sabahları işe erken giden Remzi, iş dönüşü akşam saatlerinde babasını alarak İzmir'i gezdirir.
Birgün Remzi işinde çalışırken Adil Efendi de yanına gider. Vapurla Karşıyaka'ya geçer. Orada biraz gezer ve vapurun diğer seferi ile Konak İskelesi'nde iner. Canı sıkılır, eve geri döner. Evin dış kapısını anahtar ile açar ve içeri girer. Kaldığı odadan sesler geldiğini duyar ve oda kapısını açar. Gelini Hülya ile bir genci uygunsuz vaziyette görür ve şaşkınlığından ne yapacağını bilemez. Bu esnada gelini ile beraber olan genç, Adil Efendi'nin bu şaşkınlığından istifade ederek kaçmayı başarır. Adil Efendi, gelinine "Sen bizim namusumuzu iki paralık ettin. Seni öldürmem gerekir" der ve odadan dışarı çıkarak salonda ne yapması gerektiğini düşünür. Gelinine bir şey yapmayıp doğruca vapur iskelesine gider ve orada oğlunun mesaisinin bitmesini bekler. Oğlu Remzi, çalıştığı vapurdan inince babasını bitkin ve üzerinde dalgın bir halde görür. "Baba ne yapıyorsun, burada neden oturuyorsun ?" der. Adil Efendi, oğlu Remzi'nin koluna girerek iskeleden çıkıp yürümeye başlarlar. Tenha bir yerde durarak evde gördüğü olayı oğluna anlatır. "Ben seni burada bekliyorum. Git ne yapman gerekiyorsa yap gel" der. Remzi donakalmıştır. Böyle bir şeyin olamayacağını düşünür, kızgın ve sinirli bir şekilde eve gider.
Kapıyı açıp içeri girince hanımı Hülya'nın divanda düşünceli bir şekilde oturduğunu görür. Hiddetle yaklaşarak kolundan tutup "Sen nasıl böyle bir şey yaparsın, benim namusumu iki paralık edersin ?" diyerek vurmaya başlar. Karısı Hülya, "Dur vurma ben bir şey yapmadım. Baban yalan söylüyor" deyince Remzi, hanımını kollarından tutarak kaldırır ve doğruları anlatmasını söyler. Hanımı babasının anlattığı bir olayın olmadığını kendisine iftira attığını, babasının geldiği günden beri kendisini sevmediğini ve bu iftirayı attığını ağlayarak ve yalvararak söyler.
Remzi divana oturup düşünmeye başlar. "Acaba babam karımın söylediği gibi iftira mı atıyor ?" diye. Hülya, Remzi'nin yanına gelerek; "İstersen beni öldür ama söylediklerim doğrudur. Baban bizi ayırıp seni Diyarbakır'a götürmek istiyor. Buralara alışamadı. Bana inan benim bir suçum yok." der.
Oğlu Remzi dönmeyince evde bir şeyler olduğu düşüncesine kapılan Adil Efendi eve gelir, kapıyı çalar. Kapıyı açan Remzi, babasını karşısında görünce, "Baba hele içeri gel" der. İçeri giren Adil Efendi karşısında gelinini görünce Remzi'’ye, "Bu namussuzu öldürmedin mi ? Sen nasıl insansın ?" diyerek gelinine saldırır. Remzi, babasını tutarak, "Baba ben konuştum, senin anlattığın gibi bir olay yok" deyince Adil Efendi belinden silahını çıkararak gelinine doğru uzatıp sıkmak üzereyken oğlu Remzi müdahale eder. "Baba elin ayağın öpeyim sıkma, boşu boşuna başımızı belaya koyma" deyince duraklayan Adil Efendi, silahını beline bırakarak evden dışarı çıkar ve biraz yürüdükten sonra bir parkta oturup düşünmeye başlar.
"Demek ki benim oğlum bana değil, hanımına inandı. Remzi bu kadının kölesi olmuş, bunu bu haliyle kabul ediyorsa ben bu yaşımda ne yapabilirim ? Benim görüp anlattığım olayı yanımda şahidim yoktu ki ispatlayayım... Keşke olayı gördüğüm zaman kadını öldürseydim" diye düşünür ve artık burada kalamayacağına karar vererek Diyarbakır'a döner ve bir zaman "Çarşı Ağalığı" yaptığı Buğday pazarında çalışmaya başlar.
Diyarbakır Kültürü
Vedat GÜLDOĞAN