Asıl adı Recep olan Hıfzı, 1893 yılında, Ağadede ve Sena Hanım'ın oğlu olarak Kağızman'’ın ilk kurulduğu yer olan Toprakkale Mahallesi'nde doğdu.
Hasankaleli Hafız Lütfi Efendi'den din dersleri aldı. Toprakkale (Kağızman) Medresesi'ni bitirdi. Kuran'ı 9 yaşında hıfzettiği için "Hıfzı" adını aldı. Hıfzı ismini şiirlerinde "mahlas" olarak da kullandı.
Sebzecilik ve imamlık yaptı.
Şeriatçılar saz çalmayı yasakladığı için kendisi Def ve Kaval çalardı. Sonraları Aşık Yusuf Sezai'den gizli gizli saz (Bağlama) dersleri aldı.
Kağızman ve Kars dolaylarının Ruslar'dan geri alınması sırasında Ermeniler'in yaptığı katliamlarda süngülenerek öldürüldü.
Ağıtın öyküsü çeşitli kitaplarda yanlış olarak anlatılmaktadır: Güya Hıfzı, amca kızı Suna'ya aşık olur ama Suna'nın ablası Ayşe ile evlenir. Çukurova'ya gider.....vs.vs
Bunların hepsi gerçekle bağdaşmayan uydurmalardır.
Hıfzı'nın amcasının oğlu Kerem Başar'ın anlatımına göre:
"Hıfzı, şiirde geçen amca kızı Suna'ya aşık değildi. Hıfzı, zaten Çellolar'ın kızı Suna ile evliydi. Suna'nın yörede söylenişi de "Sona" biçimindedir ve bu ad Kağızman'da çok yaygındır. Ağıt, Hıfzı'nın da çok sevdiği ve genç yaşta ölen Ziyade adlı amca kızına yakılmıştır. Bu kız akrabalar arasında da çok sevilmekteydi. Hıfzı'nın bu kıza duyduğu sevgi ise "aşk" değildi. Şiirde geçen suna (sona) özel ad değil, Ziyade'nin sıfatıdır, o yüzden de küçük harfle yazılmıştır."
Sefil baykuÅŸ ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın ellerin hani
Küsmüş müsün selamımı almadın
Şeyda bülbül şirin dillerin hani
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hangi
Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuşuyla kurdu
Katardan ayrıldın şahan mı vurdu
Turnam teleklerin tellerin hani
Aç mısın yok mudur ekmeğin, aşın
Odan ne karanlık yok mu ateşin
Hanidir güveyin, hani yoldaşın
Yeşil başlı sunam göllerin hani
Kara yerde mor menekÅŸe biter mi
Yaz baharda ishak kuşu öter mi
Bahçede alışan çölde yatar mı
Uyan garip bülbül göllerin hani
Burda yorgan, döşek, yastık var mıdır
Dalın tahta duvar, önün yar mıdır
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır
Hani kapın, bacan, yolların hani
Dolanırdın sol ve sağlarımızda
Körpe maral idin dağlarımızda
Taze fidan idin bağlarımızda
Felek mi budadı dalların hani
Düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik asbabın dar mı biçildi
İlikle düğmeni göğsün açıldı
N'oldu kemer beste bellerin hani
Ahmış kaşların var mı kınası
Ela idi o gözlerin binası
Kocaldın mı on beş yılın sunası
Ver bana tutayım ellerin hani
Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hasta mısın halin, hatırın sorayım
EÄŸer susussan bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hani
Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
Al giy balam allan şalların hani
Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangah taşına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok sararmışsın alların hani
Yatarsın gaflette gamsız, kaygusuz
Nenni balam nenni kalma uykusuz
Hem garip, hem çıplak, hem de uykusuz
Felek fukarası malların hani
Daha seyrangaha çıkamaz mısın
Çıkıp da bağlara bakamaz mızın
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın
Yok mudur takatin hallerin hani
Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani
Hıfzı, şimdi de amca kızının ağzından yukarıdaki sorulanlara yanıt veriyor:
Emmioğlu küsmemişim ben senden
Ölüm lal eyledi dillerim yoktur
Eydi kametimi büktü belimi
Kalkamam ayaÄŸa hallerim yoktur
Ben gelende bizim eller yaz idi
EttiÄŸimiz cilve ile naz idi
Cehiz düzemedim ömrüm az idi
Göçtüm gömlek ile şallarım yoktur
Ala kaşlarımın kınası solmuş
Ala gözlerime topraklar dolmuş
Sararmış gül benzim zafıran olmuş
Solmuş yanaklarım allarım yoktur
Haber edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva yapsın püskülümü, fesimi
Koymadılar doldurayım tasımı
Havuzdan ayrıldım göllerim yoktur
Anam beni bir kuş etti uçurdu
Durma dedi bağlarından göçürdü
Kahpe felek bizi çarktan geçirdi
Yaslıyım, yeşilim, allarım yoktur
Haber edin ishak kuşlar geçende
Selam söylen her turnalar uçanda
Ak, kırmızı sarı güller açanda
Yollayın bana da güllerim yoktur
Yaran yoldaş beni düşlerde görsün
Görenler de halim hatırım sorsun
Yoldan gelip geçen Fatiha versin
Felek dilencisi mallarım yoktur
Ben de Hıfzı gibi tezden uyandım
Uyandım da taş yastığa dayandım
Aslı Hanım gibi kavruldum, yandım
Sam yeli savurdu küllerim yoktur
KAYNAK: Metin Turan, 1966. Araştırmacı yazar, yayıncı. Kağızman-Kars.
AÇIKLAMA:
Şeyda: Aşık.
Azat etmek: Serbest bırakmak.
Maral: DiÅŸi geyik.
Kemer beste: Kemer kuşak bağlamış.
Nişangâh taşı: Mezarlarda ölünün baştarafına dikilen taş, baş Taşı, nikap: Örtü, yüz örtüsü.
Bala: Yavru çocuk.
(İkinci şiir için)
Kamet: Boy bos.
Zafiran: safran: Süsengillerden san renkli ve zehirli bir bitki (sütleğen).
Öyküleriyle Ağıtlar
Ahmet Z. ÖZDEMİR