KIRIK HAVALAR

GARA CAMIÅžLARI VURDUM BAYIRA


Repertuar No
1516 
Yöresi- İli
İlçesi- Köyü
-  
Kaynak KiÅŸi
Derleyen
Notaya Alan
Ä°cra Eden
 
Makamsal Dizi
Konusu - Türü
Karar Sesi
Si 
BitiÅŸ Sesi
Si 
Usül
10/8 
En Pes Ses
Si 
En Tiz Ses
Mi b 
Ses GeniÅŸliÄŸi
4 Ses 




TÜRKÜNÜN SÖZLERİ

GARA CAMIÅžLARI VURDUM BAYIRA
DÖĞÜŞE DÖĞÜŞE YENDİ ÇAYIRA
DÄ°YÄ°N GÃœVEGÄ°YE GELE AYIRA
GÜVEĞİNİN İŞİN ALLAH GAYIRA

Bağlantı:
GÄ°DEREM GÄ°DEREM
DUDU GUMRU GİBİ DURMAZ ÖTEREM
HULUSİ GÖNÜLDEN GAHAR GİDEREM

BİR ODA YAPTIRDIM DÖŞEDEMEDİM (BEN NEDİM)
ÜÇ GÜNLÜK ÖMRÜM BEŞ EDEMEDİM (BEN NEDİM)
KAHPE FELEK Ä°LE BAÅž EDEMEDÄ°M (BEN NEDÄ°M)
BU GARA BAHTIMA KÜSMÜŞ GİDEREM

Bağlantı

CAMIŞ : Manda, camız
YENDÄ° : Ä°ndi
GÜVEGİ : Güveyi, damat
GAHAR : Kalkar


 

TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ

Kara camışları vurdum bayıra,
Dövüşe dövüşe indi çayıra,
Güveyiye deyin gele ayıra,
Güveyin işini mevlam kayıra.

    Kara camışların dövüşü de dövüş olur ha. Bilen bilir. Köylük yerde yaÅŸayıp da camışı bilmeyen yoktur. Kimi yerde "Camış", genellikle de "manda" denir bu kara yaratıklara. Çiftin, çubuÄŸun eski günlerinde eski camışların emeÄŸi yatar. Yani ki teknik bunca geliÅŸip, traktör, köten, biçerdöver, mibzer, kültüvatör, dizkaro gibi araçlar köye girmeden önce bu iÅŸler ya kara camışların sırtındaydı ya da boz öküzlerin. Karasabandan, dövene kadar hatta kaÄŸnı arabalarına bile bu hayvanları koÅŸardı köylü. Bir tek bunlar kalsa neyse ne. Bir de sütü olur ki kara camışların. Eh. AkÅŸamdan sağılıp, teldolaba konan camış sütü, sabahın ayazını yeyince, bir parmak kaymak yapar çanağın üstünde. Kır kırabilirsen. Bir de yoÄŸurdu olur ki, camış sütünün, kerpiç gibi. Sırf yaÄŸ. Eee bu yoÄŸurdun peyniri, iÅŸimiÄŸi de ona göre olur deÄŸil mi?
    Sözün özü; adına ister kara camış, ister manda diyelim, bu hayvanların yararı çoktur. Köylük yerinde. Çiftin çubuÄŸun yanında sütü yoÄŸurdu için de aranır kara camışlar. Aranır ya, olur olmaz yeri de beÄŸenmez kara camış. Ä°llaki su olacak. Suyun da batağı olacak. Girecek içine, gerine gerine debelenecek. Bir yandan da aÄŸzındaki otları geveleyecek. Suyu bulduktan sonra, yiyecek derdi var camışların. Hani hayvancıklar, "Åžunu yerim de bunu yemem" diye ayırım yapmaz. Kırda, otlakta ne bulursa geniz ağızlarıyla geveleye geveleye indirirler gövdeye, Yeter ki otlaÄŸa sürüp, yaylımını saÄŸlasın çoban. Tabii bir tek camış için bir çoban tutulmaz. Köyde  yalnız camışlar için deÄŸil, inek, öküz gibi bütün hayvanları güdecek bir çoban tutulur. Çoban sabahın erinde çıkar köy meydanına, toplar sığırları.
    Sabahın köründe ana baba günü meydan. Küçük kızlar, yaÅŸlı nineler, ellerinde tezek helkeleri, koÅŸup dururlar ineklerin, camışların ardından. Hele kara camışların tezeÄŸi için koÅŸturan koÅŸturana. Camışlar önceden paylaşılır. Daha iÅŸini bitirmeden, çocuklar tutar helkeyi ardına. KuyruÄŸunu okÅŸarlar. Belini sıvazlarlar ki tez yapsın iÅŸini diye. Camışın tezeÄŸi de tezek olur. MeÅŸe odunu gibi yanar ocakta. Tez piÅŸirir yemeÄŸi. Kara camışların pisliÄŸi bile yarar köylünün iÅŸine. Yarar ki eli aÄŸzına yeten, süte kaymaÄŸa düşkün olan herkesin kapısında baÄŸlıdır bir çift camış.
    Kara camış ÅŸu; kara camış bu. Öykümüzü bir iyice belleklere yerleÅŸtirebilmek için, biraz da camış kavgasından söz edeceÄŸiz. Camış dövüşü hiçbir hayvanın dövüşüne benzemez. BoÄŸa güreÅŸi, deve güreÅŸi hiç kalır camış dövüşünün yanında. Bazı köylerimizde özel olarak dövüş için beslenen camışlar vardır. Altı ay öncesinden bakıma alınır dövüş camışları. Zeyrek, burçak ve hamurla özel olarak beslenir. Dövüş günü yaklaşınca da, yiyeceklerine acı biber katıp, kızdırırlar iyice camışları. Bir de "Åžart" koyarlar ortaya, Elli tane koyun. Ä°ki baÅŸ inek gibi canlılar, ya da belli bir miktar para konur ortaya, ÅŸart olarak. Camışlar köy meydanına getirilip salınır. Eh artık gerisi camışlara kalmış bir ÅŸey. Birisinin ölüsü çıkar alandan. Ama hangisinin. Ä°ki camış kavgaya girdi mi birisi kalır alanda. Neden derseniz; camışlar inat hayvanlardır. Kıran kırana girerler birbirine. Ayırmanın olanağı yok. Burunlarından ateÅŸ fışkırır camışların. Kuyruklarını dikeltip bir girdiler mi boynuz boynuza, kan revan içinde kalır hayvanlar.
    Saatlerce boÄŸuÅŸtuÄŸu olur camışların. Dövüş nasıl biter diyeceksiniz? Ya camışlardan biri çatlayıp kalır alanda, ya seyirciler dayanamayıp ip atarlar. Ä°p derseniz öyle incecik sicim deÄŸil. Ä°ri kalın urgan atılır arasına camışların. Ä°ki ucundan da otuz kırk kiÅŸi sarılır urgana. Ä°kisini de yıkarlar yere. Sonra gözlerini baÄŸlarlar. Ayaklarını da sararlar urganla. Yoksa kimse zaptedemez camışları. Ha. Bir de çobanın etkisi var camışlara. Çoban gelip de aralarına girdi mi, dayanamaz camışlar. Ä°kisi iki yana çekilir gider. Çoban dediysek, öyle olur olmaz çoban deÄŸil. Ä°ki camışa da emeÄŸi geçmiÅŸ olacak çobanın. Kokusunu alacak camışlar. Giysisini tanıyacak. Sesini bilecek. Yoksa benim diyen çoban, arasına giremez, kavgaya tutuÅŸan camışların. Giremezse n'olur? Saatlerce vuruÅŸurlar. Boyun boyuna. Boynuz boynuza. Bir de geriye çekilip, Vurucu darbeye geçiÅŸleri vardır camışların. Bu hareket iki camıştan birinin sonu olur. Boyun boyuna, boÄŸaz boÄŸaza, boynuz boynuza vuruÅŸan camışlardan biri diÄŸerini yıkamazsa, ikisi iki yana çekilir. Elli  yüz metre çekildikten sonra, hızla koÅŸarlar birbirine. Öyle bir vuruÅŸurlar ki, ikisinden biri yere yıkılır. Derler ki iki camış öylesine vurur ki birbirine aralarına bir tonluk kaya parçası koysanız, kül ufak olur, dağılır.
    Camışlar her zaman sahiplerinin isteÄŸiyle dövüşmezler. Gün olur, bir ağızlık yiyecek; gün olur bir yatımlık su birikintisi, ya da diÅŸi bir camış, boynuz boynuza getirir iki erkek camışı.
    Türkümüze öykü olan olay da böyle olmuÅŸ. Kimine göre Burdur'un bir köyünde geçti olay. Kimine göre Erzurum'un Pasinler Ä°lçesi'nin bir köyünde geçti. Ayrıca "Bugün günlerden cumadır Cuma" adlı Van türküsünü de aynı olay için söylendiÄŸini savlayanlar vardır.
    Siz deyin Ahmet, biz diyelim Mehmet. Adı önemli deÄŸil. Ä°ÅŸi çobanlık. Sabahın erinde köy meydanına getirilen sığırları toparlar, katar önüne. Ä°nek , öküz, camış. Ne sürerse köylü alana, alır götürür meraya. DaÄŸ, bayır, ova, çayır dolaÅŸtırır durur. Öğle olup, kızgın güneÅŸ tepeden vurunca, katar önüne suya indirir sığırları. En son kara camışlar girer suya. Ağır hayvanlardır camışlar. Olur olmaz koÅŸmazlar. Bir de koÅŸarlarsa, ardından at salsa insan kavuÅŸamaz. Neyse, dememiz o deÄŸil, en son suya girerler camışlar ya, suyun en derin yerini seçip yatarlara içine. çobanın su kenarına gelip de dehlemesini duyana kadar uzanırlar suda. Ne zaman ki çoban, su kıyısına gelip ıslığını çalmaya baÅŸlar, ağır ağır yekinirler yattıkları sudan. Yekinirler ki, camış demeye bin tanık gerek. Birer kuzu gibidirler çobanın önünde. Çobanın isteÄŸi onlar için buyruktur. "De ha. Yürüyün." Yürürler. "Yaylıma geçin." geçerler. Ä°ri, kalın dudaklarını sürüyüp, geçerler çayırları. Sözün özü, çobanla camışlar arasında hiç bozulmayan bir anlaÅŸma vardır sanki.
    Çoban derseniz, dal gibi. Yakışıklı bir genç. Kimi kimsesi de yok çobanın. BiriktirdiÄŸi üç beÅŸ kuruÅŸla, bir göz ev yapmış köyün dışında. Ha. Bir de niÅŸanlısı var çobanın. Köylü bir olup dengince birine niÅŸanlamış. Boyu boyunca; huyu huyunca niÅŸanlısının. Bir de düğünü yapıp, muratlarına erseler; çok bir dileÄŸi yok çobanın. Üç günlük ömürde daha ne gerek. Gerisi kendiliÄŸinden olur. Çoluk çocuÄŸa karışırlar zamanla. Kimbilir belki bir çift camışları olur zamanla. Sütünü, peynirini satarlar. Daha bir rahat olurlar. Camışlar birken iki olur; iki iken üç. Neden olmasın, herkesin nasıl oluyor.
    Sürüyü önüne katıp, daÄŸ, bayır dolaşırken bunları düşler çoban. Düğün de gelip dayanmıştır zaten. Bir elbise kestirmek gerek. Ele güne karşı ayıp olur yoksa. Hiç yeni elbisesi olmamıştır zaten. Şöyle lacivert bir takım. KumaÅŸ olması ÅŸart deÄŸil. Çülaki de olsa olur. Yeter ki yeni olsun. "Güveyinin elbisesi eski" demesinler. Postalları da yenilese iyi olur. HoÅŸ postallar göze batmaz pek. Ä°lla ki lacivert elbise. Postalları boyatsa da olur.
    Ve gelir düğün günü. Bir yandan davul zurna, bir yandan saz söz. Herkes sevip, yardım ediyor çobana. Kimisi davul tutmuÅŸ, kimisi düğün aşını yapıyor. Kimi de, bir tokluyu boynuzundan çekip, baÄŸlamış çobanın evinin önüne. Köylü bir can gibi olmuÅŸ çobanın düğününde. Herkes düğünün sahibi; herkes düğünün çaÄŸrılısı. Kimi halay çekiyor, kimi su dağıtıyor. Kimi de yer sofralarına çeki düzen veriyor. 
    Güveyi derseniz çok mutlu. İçi içine sığmıyor. NiÅŸanlısına kavuÅŸacak bir yandan; köylünün dayanışması, yardımı kıvandırıyor öte yandan. Sığırları sabahın erinde vurmuÅŸ bayıra. Yayılıp duruyorlar. BaÅŸlarında da bir çocuk var. Bugünlük bakıyor. Yarından sonra geçecek yeniden sürünün başına. Bir yandan lacivert elbisesine bakıyor sık sık; öte yandan sığırları düşünüyor. "Allah vere bir aksilik olmasa. Elin ekinine girip, ziyan vermese hayvanlar. VuruÅŸup birbirini yaralamasa camışlar" diye geçiriyor içinden. 
    Davullar da hızlı hızlı vuruyor bir yandan. AkÅŸam yakın. Gelin neredeyse getirilecek. Kız evinden, kızı almaya gitmiÅŸ kalabalık. Güveyin yanında yalnızca iki saÄŸdıcı var. Uzaktan sürüyü teslim ettiÄŸi çocuk görünür. Nefes nefesedir. "Seyfettin Emmi'lerin camışıyla, Menco dayının camışı birbirine girdi. Kıran kırana dövüşüyorlar" der. Güvey ne yapacağını ÅŸaşırır. O saÄŸdıçlara bakar; saÄŸdıçlar ona. Gelin geldi gelecek. Davulun sesi yaklaşıyor. Menco'nun camış gelir gözünün önüne. Elinde büyümüştür. Malaklığını bilir. Ya öteki, kıyamazsın bakmaya. Birinden biri yıkılacak alana. Davulu da, gelini de unutur bir anda. 
    Bir koÅŸu tutar yolu. Dövüş alanına ulaşır. SaÄŸdıçlar da peÅŸinde. Girer kavga eden camışların arasına. Camışlar dövüşe dövüşe bayırdan aÅŸağı inmiÅŸlerdir. Çayıra ulaşıp, ikisi iki yana çekilmiÅŸtir. Yani dövüşün tam ölüm kalım anıdır. Ä°ki camış birbirinden yüz metre kadar uzaklıkta, ayaklarıyla otları kazıyor. Burunlarından alev fışkırıyor sanki.
    Çoban iki camışın ortasına geçer. Her zaman yaptığı gibi kollarını açar iki yana. Açar ya, bu çoban eski çoban deÄŸil ki. Partal giysiler, yerini lacivert çülakiye bırakmıştır. Her günkü giysiler nerde. Lacivert elbise nerde? Bu giysilerle deÄŸil camışlar, kırk yıllık arkadaşı görse tanıyamaz çobanı.
    Camışlar iyice eÅŸinip kızdıktan sonra, hızla koÅŸmaya baÅŸlarlar. Öyle bir hızlanırlar ki he hey. Çoban ortalarında. Kenardan durumu seyreden saÄŸdıçlar heyecanlı. Camışlar vardı varacak. Hiçbir durma belirtisi yok. Hızları artıyor üstelik. Çoban kendinden emin. Hareketsiz duruyor. Her zamanki gibi, gelip bir metre yakınında duracaktır camışlar. Sonra biri bir tarafa; öteki öbür tarafa.
    Ama öyle olmuyor bu kez. Çobanın yeni çülaki elbisesini tanıyamıyorlar camışlar.  Kokusunu alamıyorlar. Öyle bir vuruÅŸuyorlar ki, aradaki çobanın kemik sesleri geliyor. Sonra kıpkızıl kana boyanıyor çülaki elbise.
    Haber köye ulaÅŸtığında, gelin indirme havasını çalan davullar susuyor, zurnalar çalmaz oluyor. Ve olay halkımızın yaratıcı diliyle, "Kara camışları vurdum bayıra" türküsüne dil oluyor.

Kara camışları vurdum bayıra,
Dövüşe dövüşe indi çayıra,
Değin güveye gele ayıra,
Güveyin işini Allah kayıra,

Giderem giderem dudu kuÅŸu gibi durmaz giderem,
Hulusi gönülden kalkar giderim.

Bir oda yaptırdım döşetemedim,
Üç günlük ömrümü beş edemedim,
Zalim felek ile baÅŸ edemedim,
Bu kara bahtıma küsmüş giderem,

Giderem giderem dudu kuÅŸu gibi durmaz giderem,
Hulusi gönülden kalkar giderim.


    KAYNAKÇA : 
1- Ateş Köyoğlu, TRT Saz Sanatçısı,1973 sözlü ve müzikli aktarım.
2- Muharrem Akkuş, TRT İstanbul Radyosu Ses Sanatçısı sözlü aktarım.


                                              YaÅŸar ÖZÃœRKÃœT
                                          Öyküleriyle Türküler 2