Diyarbakır'ın merkez köylerinden birinde çiftçilik ve hayvancılık yapan Hasan Efendi'nin bekar olan oğlu Zülküf, tarla komşuları Nusret Efendi'nin kızı Saliha'ya gönlünü kaptırır. Saliha, köyün güzel kızlarından biridir. O da Zülküf'e karşı ilgisiz değildir.
Tarlada ekin biçerken susayan Nusret Efendi kızına, "Saliha suyumuz bitmiş git Hasan Efendi'den biraz su al gel" der. Saliha, boş testiyi alarak Hasan Efendi'nin tarlasına gider, Zülküf ile karşılaşır. Sularının bittiğini, su istemeye geldiğini belirtir. Zülküf, Saliha'nın elindeki testiyi alarak su doldurur ve Saliha'ya dönerek "Hadi gidelim, testiyi ben getiririm" diyince Saliha, "Siz yorulmayın, ben götürürüm" der. Zülküf ısrarla kendisinin getireceğini söyleyince beraberce yürümeye başlarlar. Hasan Efendi, Zülküf'ün elinden testiyi alarak "Oğlum, niye yoruldun, Saliha getirirdi" deyince Zülküf, "Olur mu, Biz ne güne duruyoruz, töremiz de bunu gerektirir" der. Oturup ekinlerden bahsederler. Ekinler bu yıl verimli olduğu için de sevinçlidirler.
Ekinlerin biçilme zamanıdır. Zülküf, kendi ekinlerinin son kısmını biçer ve orağını alarak Hasan Efendi'nin tarlasına gider. Saliha, anası ve küçük kardeşi kendi ekinlerinin son kısmını biçmektedirler. Saliha'nın anası Zülküfü görünce, "Hayırdır oğlum ?" der. Zülküf, "Bizim ekinler bitti. Size yardıma geldim" diyerek Saliha'nın yanında ekin biçmeye başlar. Saliha ile yan yana orak sallarlarken aralarında konuşmalar olur. Zülküf, ekinleri kaldırdıktan sonra kendisini isteteceğini söyleyince Saliha kızarır ve başını önüne eğer. Zülküf, "Bana varıp varmayacağını bilmek istiyorum. Ona göre anamla konuşacağım" diyince Saliha da "Kısmetse varmak isterim" der.
Ekinler toplanıp ambara konur. Zülküf anasına Saliha ile konuştuğunu, gidip istemelerini söyler. Zülküf'ün ana ve babası Saliha'yı isterler, olumlu cevap alırlar. Düğünleri köyün meydanında yapılır. Düğün eğlencesi bitince gerdek odasında elleri kınalı, yüzü duvaklı bir şekilde Saliha oturmaktadır. Kapıyı çalan Zülküf, zifaf odasına girer. Gelinin yüzündeki duvağı kaldırır, boynuna beşibirlik takar ve konuşmaya başlarlar. İşte tam bu sırada dışarıdan bağrışmalar duyulur. Zülküf pencereden dışarı baktığında az ilerideki ekin ambarlarının yandığını ve köylülerin o tarafa doğru koştuğunu görür. Saliha'ya dönerek, "Bizim ambarda yangın var, gidip bakayım. Hemen dönerim" der ve evden çıkarak yangın yerine doğru koşar.
Saliha'da gözü olan komşu köyden bir genç, birkaç arkadaşıyla gelerek Zülküfgilin ekinlerini yakıp kaçmışlardır. Sevdalı olan genç ise Zülküf'ün evinin biraz ilerisindeki kavak ağacının altında beklemektedir. Zülküf tam buradan geçerken elindeki tüfeği ile Zülküf'e ateş ederek vurur ve kaçar. Zülküf yaralı olarak yerde sürünerek evin kapısına kadar gelir ve kapıyı eliyle vurur. Çalınan kapıyı açmaya gelen Saliha, Zülküf'ü yerde kanlar içerisinde görür. Bağırıp çağırmaya, ağlamaya başlar. Komşu kadınlar gelir fakat Zülküf kapı önünde ölür.
* Bu otantik hikayeyi 1997 yılında İstanbul'da, Celal Güzelses'in 1948 yılında Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'ndeki talebelerinden Emekli Albay Suphi Martağan'dan derledim.
Diyarbakır Kültürü
Vedat GÃœLDOÄžAN