Suya düştü tutamadım kolunu,
Uzakta gitti bilemedim yolunu,
Güzel de mevlam kısmet etmiş ölümü.
Kanlı da çaylar nerelere kodun Ümmü'mü,
Suna boylumu...
Ümmü'nün nereli olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Kimi görüşlere göre Denizli'nin Çal İlçesi'nin Bekilli Köyü, kimileri Gediz, kimileri ise Menderes'ten olduğunu ileri sürmektedir. "Dalaman Çayına düştüğünü iddia edenler görüşlerde vardır. Nereli olduğu ve olayın hangi akarsuda yaşandığı konusunda farklı görüşler olsa da türkünün öyküsü konusunda ortak bir fikir vardır.
Bilinen şu ki, Ümmü, güzel bir köy kızı. Güzel ama öyle tanıma gelmeyen cinsinden Ümmü'nün güzelliği. Ay parçası gibi. Güzelliği herkesin dilinde. Köyün sınırlarını aşıp, komşu köylere de ulaşmış namı. "Filan köyden, filanda bir kız var ki, mevlâm övmüş de yaratmış. Daha yaşı on üç, on dört; ama boyu sülün gibi. Bir endam, bir çalım var ki, iyi kapılara nasip etsin yarada". Bilen bilmeyene, duyan duymayana övgülüyor Ümmü'yü. Ve gelip yamaç köylü Aziz'in kulağına kar suyu oluyor Ümmü'nün güzelliği. Aziz'in köyüyle Ümmü'nün köyü yakın. İki köyün sabah horozlarının sesi karışır birbirine. Bağırsa duyulur birinden ötekine. Arasından bir çay akıyor köylerin. Yazın kuruyup, suyu azaldı mı geçit veriyor. Ama kışın karı eriyip de köpük köpük kabarınca, geç geçebilirsen. Ancak üstülembeç taşını atlamak gerek çayı geçmek için.
Aziz'in gönlüne, Ümmü'nün güzelliği gelip oturuyor ya, Ümmü'nün haberi yok bundan. Derken Aziz'in köyünden Ümmü'nün köyüne bir kız veriliyor. Kıza nişan takmaya gelenler arasında Ümmü de var. Nişan evi de Aziz'in yabancısı değil. Ortalık işlerine o da yardım ediyor. Konukları ağırlıyor. Gelenlere yer gösteriyor. Yiyecek, içecekleri dağıtıyor. Ha, Aziz'in yakışığı da yerinde. Gösterişi iyi. Herkes de sevgi gösteriyor Aziz'e. Ortalıkta fırıl fırıl dönüyor. Göz ucuyla da konukları süzüyor. Birden çarpılmış gibi sallanıyor yerinde Aziz. Elindeki şerbet tepsisi düşüp kırılıyor. Göz göze geliyorlar Ümmü'yle... Ümmü de çarpılıyor birden. Aziz'in yakışığı onu da çarpıyor. Uzun sözün kısası, gözlerinden gönüllerine ılıklık akıyor ikisinin de. O kadar.
Sonra, araya zaman giriyor. Arada karşı köye gittiği oluyor Aziz'in. Uzaktan uzağa göz göze geliyor Ümmü'yle. İç geçiriyorlar. İşmarlar, sonra da ayrılık. Bir aracı kadın buluyor Aziz sonunda. Haber salıyor Ümmü'ye. "Böyleyken böyle. Babana dünür gönderip istetecem seni. Ne dersin?"diye. Ümmü hazır zaten. Havalara uçmuş haberi duyunca. Gel gelelim babası inat. Güveni yok babasına Ümmü'nün. Ya "Olmaz" derse. Ya "Kızımı başkasına verecem" derse, diye bir korku sarmış Ümmü'yü.
Üç beş emmi, dayı bir araya getirip, karşı köye göndermiş Aziz. Kendisi de, gidenlerin yolunu sabırsızlıkla beklemeye başlamış çay kenarında. Derken gidenler görünmüş uzaktan. Aziz koşa koşa ulaşmış yanlarına. Suratları asık hepsinin de. "Adam kesti attı. Hatır gönül de kalmamış kimsede. Herşeyin bir yolu yordamı var. İnsan kestirip atmaz ki böyle işlerde. Baldırı çıplağın biri Aziz. Davul dengince döver. Benim ona verecek kızım yok. Buraya da gelmemiş olun" diyor. Aziz'in beti benzi atmış. Neye uğradığını bilememiş. "Dengi dengine ha. Görür o." demiş. O kadar.
Çok geçmeden de Ümmü'nün nişan haberi gelmiş. Babası tez elden bir tanıdığının oğluna vermiş Ümmü'yü. Hem de Ümmü'ye hiç sormadan. Gizlice de Ümmü'den haber geliyor Aziz'e: "Ben gönlümce varmıyorum. Ne yapıp yapsın, götürsün beni Aziz" diyor.
Aziz de haber salıyor Ümmü'ye, "Sabret hele. Sabret ki her şeyin vakti saati var. Sen hazır ol yeter ki. Haydi deyince bohçan hazır olsun. Gerisine karışma."
Çok geçmeden de düğün davulları vurmaya başlıyor. Ümmü derseniz ateş üstünde. Durmadan haber salıyor Aziz'e: "Daha ne bekliyor. Yoksa üç çocuk anası olunca mı kaçıracak beni. Yazık olsun erkekliğine" diyor. Sonunda Aziz de diyeceğini iletiyor Ümmü'ye. "Koy ki, üç gün, üç gece davullar çalsın, zurnalar ötsün. Koy ki ağa baban, bey oğlu damadıyla yağlı ballı olsun. Koy ki düğün alayı seni almaya gelsin. Okuyucular ünlesin, pehlivanlar yağlansın. Şenlik şamata olsun. Al bürgünü çemirle, bin atına. Sonra da dehle atı çaya doğru. Gerisine karışma."
Ümmü'dür söylenenleri bir iyice yerleştirmiş kafasına. Planını kurup, sonra da vakti saatini kollamaya başlamış. Ne zaman ki davul-zurna gelin alma havasını vurunca, Ümmü'nün yüreği de bir inip, bir kalkmaya başlamış. Al atı çekmişler evin sekisine. Al duvağını çemirleyip, bir sıçrayışta binmiş Ümmü ata. At şaha kalkmış ilkin. Sonra da Ümmü'nün usta ellerine teslim etmiş kendini. Tozu dumana katarak gözden ıramış Ümmü. Herkeste bir şaşkınlık. Kimi "At huylandı gelini kaçırdı", kimi de "Ümmü gönülsüzdü zaten. Babası Aziz'e vermedi diye aldı başını dağlara kaçtı" diyor. Kimileri de "Ümmü babasına garez düğün gününde Aziz'e kaçtı"diyor. Tevatür türlü türlü.
Öte yandan Ümmü, sözleştiği yerde Aziz'i bekler bulmuş. Vakit kaybetmeden, ata terkileşip çay boyunca kovmuşlar.Ta ki, çayın dar boğazına gelene dek. Dar boğazdaki üstülembeç taşına gelince, inmişler attan. İnmişler ya çay azgın. Dalgalar kudurmuş. Arkadan babasının adamları yetişti, yetişecek. Gerçi atlamak zor. Ama, çay boyu at sürüp, yakalanmaktansa taştan atlamak daha kolay. En iyisi hızlanıp atlamak karşıya. İlkin Aziz atlar taşa. Ümmü'yü tutmak için de elini uzatır. Ümmü de geri çekilip, hız alır. Atlar. Al duvağı ayaklarına dolanır, suyu boylar. Aziz, vakit geçirmeden atlar suya. Ama batar Ümmü. Bir tek al duvağı yüzer suyun üstünde. Al duvağa sarılır Aziz. Bakar ki boş. Atar elinden, dalar suyun dibine. Ama çay azgın. Dalgalar kuduruk. Sonra bir daha çıkar Ümmü su yüzüne. Aziz o tarafa kulaç atar. Ama yetişmesine kalmadan, yine batar Ümmü. Sonunda kolu kanadı kırık, çıkar su kenarına Aziz. Çıkar da, Ümmü'nün duvağı elinde ağlar ağlar.
Geriden yetişenler Aziz'i öyle görünce durumu anlarlar. Ümmü'nün babasına haber ulaşınca, "Kızımı çaya attı. İsteyerek attı çaya. Kendine vermedim diye, boğdu kızımı Aziz" deyip, doğruca karakola gider. Bir yandan davulcusu, okucusu Ümmü'yü arar çayda, öte yandan elleri kelepçeli Aziz şehire götürülür. "Kızımı istedi vermedim. Sanra da düğün günü O'nu kaçırıp suya attı. İşte tanıklarım var. Bu adamlar görmüş Ümmü'yü Aziz'in çaya attığını" diye yalancı tanıklarla mahkemeye başvurmuş Ümmü'nün babası. Yargıç ilkin Aziz'e sormuş: "Ayağı duvağına dolantı, çaya düştü" demiş Aziz. Kapamış ağzını. Başka bir şey dememiş.
Tanıklar bir ağız etmiş konuşuyorlar: "Biz gözlerimizle gördük. Aziz attı Ümmü'yü. Baban seni bana yar etmez, kimseye de olma. diye itti çaya Ümmü'yü". Deliller aleyhine Aziz'in. Hiç de tanığı yok. Yani ki, Aziz'den yana tek ifade yok. Hepsi kasten attı çaya diyor. Sonunda kararını açıklıyor mahkeme yargıcı: "Tanıkların ifadesine göre Ümmü'yü kaçırıp, cebren çaya atarak boğulmasına sebep olmaktan... ölüme mahkum ediyorum"diyor. Aziz taş gibi. Aziz zaten ölü. Ümmü'sünü yitirmiş ki, dünya dar geliyor zaten Aziz'e. Kararı dinliyor. Kılı bile kıpırdamıyor. Tınmıyor hiç.
Devir de eski, yargıcın dediği dedik. As as... Kes kes. O kadar. Atıyor dama Aziz'i. Günlerini sayıyor. Hiç kimseyle de konuşmuyor. Zaten ayrı bir hücrede. Sıkıntısını türkülere döküyor. Sesi de çok güzel Aziz'in. Aziz'i ölüme mahkûm eden yargıcın evi de yakındır cezaevine. Bir gece yarısı yargıcın karısı, Aziz'in yanık sesiyle uyanır. Dinler. Çarpılır birden. Aziz ağlayan, yalvarmalı bir sesle Ümmü'nün çaya düştüğünü öykülemektedir türküyle. Yargıcın karısı kocasını uyandırır. "Kalk hele bey. Senin idamlık mahkûmun sesi ne güzel. Nasıl da öykülüyor Ümmü'nün çaya düştüğünü"der. Yargıçtır, kalkıp kulak verir Aziz'in sesine.
Kaçındasın gelin Ümmü kaçında,
Sar(ı) altınlar dalabıyor saçında.
Gelin Ümmü kaldı çaylar içinde
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Coşkun çaylar akmaz iken harladı,
Zalım düşman kollarını bağladı,
Gökte melek, yerde insan ağladı
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Bir el attım kapamadım kolunu,
Sarpa çattım bulamadım yolunu,
Yaşın on beş, mehel m(i) gördün ölümü,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Kapam dedim, kapamadım fesini,
Ayın on beşine benzer kesimi,
Kulak verdim, duyamadım sesini,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Başından yazmanı yörükler aldı,
Ağzından hızmanı balıklar aldı,
Gayrı kavuşmamız mahşere kaldı,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
On sekizdir, siyah saçın örgüsü,
Bu güzellik sana hakkın vergisi,
Suya düştü Ümmü kızın kendisi,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Davulcusu kaya dibi dolaşır,
Seymenleri kuzu gibi meleÅŸir,
Evlerine kara haber ulaşır,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
Altın tası suya düşmüş dalabır,
Sırma saçlar su üstünde yalabır,
Şu gelinsiz gelen kervan banadır,
Katil çaylar nere kodun Ümmü'mü.
Ümmü'mü Ümmü'mü gelin Ümmü'mü.
..............................................
Suya düştü tutamadım kolunu,
Uzakta gitti bilemedim yolunu,
Güzel de mevlam kısmet etmiş ölümü,
Kanlı da çaylar nerelere kodun Ümmü'mü,
Suna boylumu.
Kadı da geldi mahkemeler kuruldu,
İfadesi mustantıktan alındı,
Komşuları hakka niye yoruldu,
Akmayası çaylar nerelere kodun Ümmü'mü,
Suna boylumu.
Üç giderim beş ardıma bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Hem ayrılık, hem ölüm kahrı çekerim,
Katil çaylar nerelere kodun Ümmü'mü,
Suna boylumu.
"Vay be." der yargıç. "Vay ki vay. Aldanmışız. Yalancı tanıklara kanmışız. Suçlu olan hiç bu kadar içten söyleyebilir mi? Bunca güzel dillendirebilir mi olayı?" deyip sabahı iple çeker yargıç. Mahkeme kararının düzeltilmesini sağlar. Aziz'i salar cezaevinden. Bu kez yalancı tanıklarla, Ümmü'nün babasını tıkar içeri.
KAYNAKLAR :
1- Taşpınar, 1943-50, Sayfa 129
2- M.Tuğrul, "Ümmü Gelin", Ülkü Dergisi, 1947,1. cilt,3. Sayı,
3- Osman Attila, Afyonkarahisar Türküleri,S: 61, Güven Matbaası Y.1966 Ankara
Yaşar ÖZÜRKÜT
Öyküleriyle Türküler 2